31 Aralık 2013 Salı

Çarpı İşi Havlu/ Cross Stitch Towel

Bu havlu, birlikte 8 ay gibi kısa bir okul dönemi geçirdikten sonra farklı şehirlerde yaşadığımız ve görüşemediğimiz, uzun yıllar boyunca aynı yazarlardan aynı filmlerden aynı felsefelerden beslendiğimiz 6.sınıfımı bir tek onun ismiyle bile özetleyebileceğim arkadaşım için işlendi. İnsan büyüdükçe yeniliklere de yeni dostlara da kapanıyor sanırım. Sahip olduklarımızı kaybetme korkusu daha çok ağır basıyor. Böyle hislere sahipken ve bana ihtiyacını da hissediyorken biraz olsun yüzünü güldürebileceğim bir şeyler yapmayı düşündüm ve ortaya bu havlu çıktı. 





















Mavi balonlu olan arkadaşım oluyor sarı elbiseliyse ben oluyorum. Kendisi Vikitap'ta mavi balon adıyla bulunuyor. Bu yüzden bu balonlu kızın onu ok mutlu edeceğini düşündüm. Ben de kendime sarı pötikareli bir elbise yaptım aynı çocukluğumdaki elbisem gibi. Aradaki boşluğa aradığım Türkçe sözü bulamayınca Aristotales'in bu güzel sözünü yazdım. Umarım baktıkça mutlu olacağı bir hediye olmuştur.


21 Aralık 2013 Cumartesi

Efsane/ İskender Pala



İskender Hocanın son romanını 10 günün sonunda bitirdim şükür. Açıkcası İskender Pala romanlarını özlemişim en son 2 yıl önce Od'u okumuştum yine bayılarak. Kitap Barbaros Hayrettin Paşa'nın katibi Alkala ve Billure arasındaki aşkın etrafında şekilleniyor. Bu, kitaba Barbaros Hayrettin Paşa'nın bir biyografisini okuyacağım diye başlayanlar için hayal kırıklığı doğurabilir. Ben öyle bir beklenti içinde olmadığım için Barba Rossa ile ilgili verilen ayrıntılar beni fazlasıyla tatmin etti. Bütün Akdeniz'i gezdim en kanlı korsan savaşlarına tanık oldum sanki.
Kitabı okurken tasvirler o kadar etkileyici ki, forsaların kürekleri her çektiğinde "Hey-ya-mo-la!" nidaları kulaklarımda çınladı. Heykellerin sırrını öğrenebilmek için son sayfaları karıştırmayı düşündüm. Diğer romanlarında olduğu gibi bunda da aşkın en güzel hallerini, hasretin büyüklüğünün vuslatı ne kadar güzelleştirdiğini gördüm.
Kitapta en çok etkilendiğim kısımsa 20 yıllık düşmanlığın, Andrea Doria ve Hızır Reis'in yüzlerce gemisiyle Preveze'de savaşmasıydı. Kaptan-ı Deryanın ettiği dua, binlerce levendin hep bir ağızdan getirdiği tekbir gözlerimden akan yaşların sebebi oldu.


İtiraf ediyorum, kitabın 300. sayfasında kendi kendime "Şuraya bir harita koymak çok mu zordu, hocam!" diye hayıflanırken, tam arka sayfayı açmıştım ki kalın ve katlı haritayı fark ettim :) O an bir de "Şimdi baştan mı okuyacağım!" diye söylendim. (Bu aralar biraz depresif olabilirim :)) Ama kalan 60 sayfa için bile sık sık baktım, hiç yoktan iyidir.
Kitabın sonuysa tam beklediğim gibi güzel bir vuslatla taçlandı. Daha güzel olamazdı.



8 Aralık 2013 Pazar

Kürk Mantolu Madonna



Uzun zamandır okumak istediğim bir kitabı daha bitirmiş olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Okuduğum ilk Sabahattin Ali kitabıydı Kürk Mantolu Madonna. Keyifle okuduğum bir kitap oldu. Serviste okuyor olmasam altını çizdiğim daha çok yer olurdu. Müsait olduğum yerlerde de altını çizmekle vakit kaybetmek istemeyip gözüm hep bir sonraki satıra kaydı. Kitapta en çok sevdiğim şey hem olabildiğine yalın hem de (açıklaması aşağıda verilmiş) Osmanlıca kelimeleri içeren bir dili olmasıydı. Raif Bey ve Maria'nın ilişkisinin bir çok kişide Kürk Mantolu Madonna ismiyle sosyal medyada bulunma isteği uyandırmasının asıl nedeni Maria değil, Raif 'in Maria'ya duyduğu sevgiydi belki de.Sevgisiyle boğmayan, karşısındakinden beklentisi olmayan, incitmeyip huzur veren bir erkek tarafından sevilme lüksüne sahip olmak isteyen kadınların kendilerine yakıştırdıkları isim Kürk Mantolu Madonna. Benim Vikitap puanım 9/10 oldu.





5 Aralık 2013 Perşembe

Geçmem Bir Daha Kadıköy'den

                         
2010 yılının Mayıs Haziran aylarıydı. Okuldan mezun olmamız için girmemiz gereken sınavlar teslim etmemiz gereken ödevler henüz bitmiş değildi. Geç saatlere kadar ödev yazmaktan bulanıklaşmış zihinlerimizle bu son ayların tadını çıkarmamız gerektiğini düşünüyorduk . Ve o yıl Ezginin Günlüğü tam da bizim ruh halimize göre bir şarkı yaptı. Geçmem bir daha Kadıköy'den… 4 yıl boyunca sokaklarında gezdiğimiz bazen nefret edip bazen sıla hasretiyle özlediğimiz Kadıköy’den mezuniyet sonrası geçmemek üzere yeminler ettirmişti bu şarkı. Ama bozulan en güzel yeminlerden biriydi tekrar Kadıköy'e kavuşmak. Ait hissetmezsen de güvende hissetmekti. Alışın olduğun sokaklarda yürümek eski günlerden izler aramaktı. Taze kavrulmuş kahve kokusunun sarhoşluğunda kendini Kahve Dünyası’na atmaktı. Yazar ve şair fotoğraflarına yapılan yorumlar eşliğinde içilen kahveydi. Kilise önündeki sokak çalgıcılarından memleket ezgileri duymak için kulak kabartmaktı. İstanbul’u ziyaret gelen arkadaşı Moda kayalıklarına götürüp seyre dalmaktı. Adalara gitmeden önce ayak bastığımız son kara parçasıydı. Okuldan kaçıp “inilen” yerdi. En paspal halinde opera izlemekti ve tabi ki Haldun Taner’in önünde buluşmaktı. Kadıköy bir türlü aynı şeye heyecanlanmadığın aynı ruhu taşımadığın ama her şeyiyle bildiğin tanıdığın güvendiğin kuzendi.

Tekrar buluşmak üzere vedalaşılan ve arayı bu kadar açmamak için söz verilendi.