27 Eylül 2012 Perşembe

HOŞGELDİN SELİM BEBEK

Senin için işlediğim pano :)

40 hafta 2 günlük uzun yolculuğun bu sabah nihayet sona erdi. Haberini telefonuma gelen "İşte benim oğlum:)"  yazılı mms mesajıyla aldım. Öyle tatlı ki resmin hemen telefonumun ekran görüntüsü yaptım, baktıkça mutlu olayım diye. Senin haberin bile yokken özlüyorduk biz seni. Artık bi bebiş olsun sevelim diyorduk, sonra da kime benzer acaba ne güzel olur olsa diyerek hayaller kuruyorduk. Ve bir gün annen 18 Ocakta yine mesajla haber vermişti "Hamileyim!" yazıp. O zaman çığlıklar atmıştım. Bugün çığlık atamayacağım bir ortamdaydım ama yüreğimin sevgiyle genişlediğini hissettim. İlk defa yakın arkadaşımın bebeği oluyordu yani ben teyze oluyordum. O gün takvimin yaprağını alıp altına "Ayşe hamile!" yazdım bugünün takvimine de "Selim geldi." yazıp saklayacağım senin için.
Annenle 2006 nın Temmuz ayında tanıştık bir yurtta. 6 yıl çok güzel şeyler paylaştık ama hiçbiri bugün paylaştığımız mutluluk kadar güzel değilmiş anladım. Rize- İstanbul arasında tarif edilmez bir sevgi bağı bu. Bir doğsa ayaklarını yiyeceğim onun dedi annen 5-6 gün önce. Seni beklemeye tahammülleri kalmadı annenin de babanın da. Bir an önce seni görmek koklamak istediler. Ve bu sabah hayatlarımıza teşrif ettin. Bahtın güzel olsun Selim. Vatanına, ailene hayırlı bir evlat olursun inşallah. Seni çok seviyoruz :)

20 Eylül 2012 Perşembe

BUGÜNLERDE BEN

Ev hallerim


Bugünlerde ben;
  • evde vakit geçirmenin keyfine varıyor
  • çiçeklerimle "Kızzlaarr!" diyerek konuşarak onları seviyor
  • yataktan kafamı kaldırıp denizin rengine bakarak güne başlıyor
  • yemek yapıyor ve yemek yiyor
  • Palamut mevsimini değerlendiriyor
  • bol bol çay içiyor
  • eski Türk filmlerini özellikle de Ertem Eğilmez filmlerini izliyor
  • Gülen Gözler filminin son sahnesinde(yukarıdaki sahne) herkes gülüyorken, ağlıyor
  • çarpı işinden Ayşemin doğacak olan bebişine pano işliyor ve diğer taraftan film izliyor
  • Karadeniz Sahil yolunda seyir halindeyken bağıra bağıra şarkı söylüyor
  • çocukların başını daha çok okşuyor ve yanaklarını daha çok sıkıyor 
  • Ve her günüme şükrediyorum.

18 Eylül 2012 Salı

FAVORİLER- MİM



Tam da netten çıkmaz üzereyken çalıkuşu'nun günlüğü tarafından yakalanıp, mimlendim :)

1) Favori rengin?
Sarı(küçüklükten kalma bir sevgi)

2)Favori hayvanın?
Köpek kesinlikle!

3)Favori sayın?
Hiç olmadı sanırım.

4)Favori içeceğin?
İce-Tea Şeftali Şekersiz

5) Facebook? Twitter?
Twitter nadir olarak kullanıyorum ama hafiften bir Facebook bağımlısı olabilirim maalesef.

6) Tutkunuz?
Okumak, yazmak, fotoğraf çekmek(Buraya kadar kopyaladım ), klasik Türk müziği. 

7) Hediye almak mı vermek mi?
Vermek. Özellikle de kişiye özel hediye oluşturmak. Etrafımdakilerin zevklerini takip edip, küçük sürprizler yapmak ve hediyeyi aldıkları andaki tepkilerini seyretmek inanılmaz mutlu eder.
8) Favori gün?
Pek çok kişinin olduğu gibi benim de Cuma :)

9)Favori çiçeğin?
Hercai menekşe

Eveeett, gözümden uyku akıyorken yazdım bunları, saçmalamamış olmayı umut ediyorum :)

YAĞMUR


Rize günleri 2 hafta önce başladı benim için. İki haftadır fotoğraftaki hâli çok yaşamamış olsam da önümüzdeki haftalarda yaşamam çok muhtemel.

"Yağmurlu bir gündü..." diye başlayan bir kompozisyon yazma ödevi verilmiş olsaydı ne yazardım acaba diye düşündüm. Hafızamı yokladığımda, yağmurlu bir İstanbul gecesi geliyor aklıma. Akşam Beykoz'da arkadaşlarla balık keyfi, arkasından Çengelköy de içilen çaylar... Saat 11'e geliyor ve "Daha fazla geç olmadan, kalkalım." diye kalkıyoruz cafeden. Çengel sokaklarında yürürken hafif çiseleyen yağmur sağanak halini alıyor. Yanımda beyaz puanlı kırmızı şemsiyem var. İkimizin sığması zor ama umutsuzca açıyoruz yine de. Arnavut kaldırımı yokuştan eteklerimi tuta tuta yürüyorum. Bilenler bilir İstanbul'da yağmur sadece yukarıdan aşağıya yağmaz her yerden ıslatır adamı. Üzerindeki yağmurluğun kapşonu kafasında olmasına rağmen o da sırılsıklam. Babetlerimin Arnavut kaldırımlarından akan küçük derede tamamen suyla dolması çok net. Üzerimde bol bir siyah etek ve siyah rugan babetler var. Hatta eteklerimi tutup aşağıya baktığımdaki manzara bile cap canlı hareketli bir fotoğraf gibi duruyor hafızamda. Bu haldeyken biz sürekli gülüyoruz o kısacık mesafeli yolda. O yokuş bittiğinde ayrılık vakti de geliyor ve vedalaşıyoruz.

O gün çekilen fotoğraflardan anlıyorum ki 22 Mayıs 2010 tarihinde yaşanmış bunlar. Hem çok yeni hem de uzun yıllar geçmiş gibi üzerinden.
(Bitirme cümlesi yazamadım neden bilmiyorum, belki de bitmeyen bir hikaye olduğundandır.)